1 Kasım 2011 Salı

Kreş çıplak!



4 yıllık aradan sonra 2. albümleriyle sevenlerine ‘merhaba’ diyen Kreş’in yeni şarkıları oldukça şaşırtacak.

Kalabalık bir ekiple, tahmin sınırlarımızı zorlayan şarkılarla Çıplak’ı yaratan Kreş, bugüne kadar haklarında bildiğimiz tüm düşünceleri değiştireceğe benziyor. Kendi tabirleriyle ezber bozan bir albümle geri dönen grupta; dostluk, maneviyat ve sınırları zorlama isteği baki olan başlıklar arasında. Şimdi gelin, grubun kendisinden değişen ve yeni olan mevzuları öğrenelim ;)

-4 yıl aradan sonra 2. albüm nihayet bizlerle. Neler yaptınız bu 4 sene içinde?
Ufuk: İlk 1 yıl birinci albümün konserleriyle geçti, sonra 1 yıl kadar dinlendik. Son iki yıl da aklımızdaki şarkıları kaydetmek ve 2. albümün iskeletini oturtmak için Çanakkale’de stüdyomuza kapandık.

-Albüm süreci nasıldı, kayıtlar ne kadar sürdü?
Emrah: Çanakkale’de şarkıların ilk hallerini oluşturduktan sonra İstanbul’a gelip canlı kayıda girdik. Toplamda 3 aylık bir stüdyo çalışmasının ardından albümü hazırlamış olduk.
Ufuk: Kayda girmeden önce Berk Kula sayesinde Ali Güçlü Şimşek ile tanıştık. 
3-3,5 ay uzun bir süre aslında çünkü canlı kayıt için ses ayarlarını oturtmak ve şarkıları yeniden düzenlemek biraz zaman aldı.

-Kayıtlarda size kimler eşlik etti?
Serkan: Berk Kula, Ali Güçlü Şimşek, Çilekeş, Korhan Futacı, Burak Gürpınar kayıt sürecinde bizimle birlikte olan isimlerdi. Bu yüzden bu albüm kalabalık bir ekibin ürünü diyebiliriz.

-Bu albüm ilk albümü göre daha deneysel… Bu Ali Güçlü Şimşek farkı mı?
Serkan: Biz cover yaptığımız dönem çalarken de farklı şeyler yapmayı seven bir gruptuk. Bir nevi ezber bozuyoruz. Bir sene yaptığımız bir soundu ertesi sene çok kullanmıyoruz, farklı şeyler peşindeyiz. Dinlediğimiz müzikten hayata bakışımıza kadar birçok şey değişti bu da soundumuza yansıdı. Tabii ki Ali’nin de etkisi ve katkısı çok büyüktür. Bence bir sanatçının yapması gereken en önemli şey yeni açılımlarda bulunmak. Ali bu noktada çok fazla yardımcı oldu, aklımızın dağınık olduğu noktalarda fikirleri bir araya topladı ve uygulanır hale getirdi.
Ufuk: İlk albümden sonra ikinci albümü canlı kaydetmenin sound açısından daha doyurucu olacağına karar verdik. Tüm düzenlemeleri canlı kayda göre yapınca albümün tarzı da kendini belli etmiş oldu.

-İlk klibi ‘Gül Açan Dudaklar’a çektiniz. Şarkı ve kliple ilgili bize neler  söylersiniz?
Serkan: Performansa dayalı, küçük küçük hikayeleri olan bir klip çektik. Bu şarkıyı daha önce de çalıyorduk ve dinleyicinin en çabuk kabul ettiği şarkıydı bu. Bu albümü Myspace’e koymuştuk ve en çok dinlenen şarkılardan biriydi Gül Açan Dudaklar. İlk albümdeki Yarım Kalan Şarap’a çok benziyordu, kaldığımız yerden devam ediyoruz demek istedik bir bakıma.

-Anlat Şehrazat’ta 1984 yılından bahsediyorsunuz. Burada bir atıfta bulunma var sanırım…
Serkan: George Orwell’ın 1984 romanına bir göndermedir o. Bu romanda bahsi geçen konular o dönem için ütopik olan konulardı ama aradan 60 sene geçtikten sonra hepsi gerçeğe dönüşmeye başladı. Bu roman benim için çok önemli, hayata dair birçok şeyi sorgulamama sebep oldu. Şarkıyı bu amaç için yazmadım ama birileri belki merak edip 1984’ü araştırır ve benim gibi açmazlarından kurtulur.

-Kreş neden çıplak? Bu bir ‘Kral çıplak’ göndermesi midir?
Ufuk: Stüdyoda çalarken hava inanılmaz sıcaktı ve üzerimizi çıkarıp çalmaya devam ediyorduk. O arada Ali geldi ve “Aa Kreş çıplak” dedi, mevzu buradan çıktı. Ama diğer yandan birbirimize olan çıplaklığımız yani direkt halimizle iletişimde olmamız da bu ismi koymamıza sebep olan nedenlerden biridir. Diğer yandan bir ‘Kral çıplak’ göndermesi de var tabii. Albümdeki şarkılar da bunu destekliyor zaten.

*Bu röportaj Blue Jean dergisi Kasım 2011 sayısında yayınlanmıştır.

İyi müzik seven bizi de sever



18 yıllık müzikal birikimini ilk albümü Yine Yanlış Derken ile dinleyicisiyle paylaşan Keyfekeder’in söyleyecek çok sözü var.

Prodüktör Cenk Eroğlu ile hummalı bir çalışma sonucu ilk albümleri Yine Yanlış Derken’i çıkaran grup Keyfekeder’le havuzlu, çimli bir ortamda bir araya geldik. Bol kahkahalı sohbetimize (Emrah Benligil – gitar, Bülent Sezgin – bas, Mete Kayhan – gitar) grubun fahri üyesi olarak görülen menajerleri Akın Biter de eklenince konuşacak yazacak çok şey oldu. Elimizdeki çay ve kahveleri iş sebebiyle röportaja katılamayan davulcuları Yavuz Aktürk ve vokalistleri Berk Termin için kaldırdık ve kayıt tuşuna basıp başladık sohbete…

-Grubun kuruluş hikayesiyle başlayalım isterseniz…
B.S: 1993 yılında Emrah’ın Ertan Aşar’la (grubun kurucularından ve albümde bir şarkısı da bulunuyor) grubu kurup, 1994 yılında bir demo kaydetmesiyle başlayan bir serüven bu. Daha sonrasında biraz ara verdik. 2005-2006 gibi Redd’i dinleyip “Biz neden müzik yapmaya devam etmiyoruz?” dememle süreç devam etmiş oldu. Daha sonra internetten ekibimize katılacak diğer arkadaşları bulduk ve 2009’da kadro son şeklini almış oldu.

-Cenk Eroğlu ile yolarınız nasıl kesişti?
B.S: Albüm çalışmalarına başlamıştık ve bir yandan da prodüktör arıyorduk. Davulcumuz Yavuz sayesinde Cenk Eroğlu ile tanıştık. Kendi istediğimiz müziği çalmanın peşindeydik ve Cenk doğru kişiydi.
M.K: Çok enteresan isimlerle tanıştık ve çok garip tekliflerle de karşılaştık. Müzikal olarak bize o kadar uzaklardı ki… Cenk’le çalışmak bu yüzden bir kez daha önem kazandı.
B.S: Bütün geçmişini o kadar başarılı işlerle geçirmiş biri ki her söylediği söz bizim için çok değerli. Eğer bir yerde fazla bir şey varsa hemen uyarır, eksiklerde de aynı şekilde.
E.B: 60 albüm yaptıktan sonra O’nunla bazı şeyleri tartışabiliriz. O zamana kadar o hoca.

-Direkt Cenk Eroğlu’nu mu buldunuz? Başka hiçbir prodüktörle görüşmediniz mi?
M.K: Olmaz mı, birkaç prodüktörle görüştük tabi ki. İsim vermek istemem ama sadece para odaklı yaklaşan, şarkıları bir kez bile dinlememiş prodüktörlerle de karşılaştık.
B.S: Bir prodüktör açısından bakınca albüm yapmak; adam zaman hesabıyla ücretlendiriliyor. Bazı prodüktörler direkt bu hesapla konuşmaya başladı, bazıları da bildiğimiz şeyleri nasihat eder gibi anlattı durdu saatlerce. Bizler yaşları küçük ve piyasayı bilmeyen adamlar değiliz.
M.K: Bon Jovi gelse albüm yapmam diyen prodüktör vardı, gerisini sen düşün! Derdimiz yaptığımız işi paylaşacağımız birini bulmaktı, yoksa verirsin parayı tutarsın bir prodüktör çok zor değil.
E.B: Prodüktör sadece kayıt yapan adam olmamalı, o işin içine girebilmesi, albümü bir noktaya getirebilmesi lazım. Türkiye’de de bu işi hakkıyla yapan tek adam Cenk’tir.

-Müzik sektörünün hali ortada. Çok fazla risk ve olumsuz koşullar var. Tüm bunlara rağmen bir albüm çıkarmak cesaret işi sanki. Sizi albüm yapmaya iten sebep nedir?
B.S: Albüm çıkarmak uzun zamandır müzik yapan bir grup için CV’de yer alması gereken önemli bir konu. 18 yıllık bir müzik yapma süreci var ve bunu artık bir şeye dökmek istiyorsunuz. Derdimiz ne meşhur olmak ne de çok satmak. Böyle bir kaygımız da yok açıkçası.
E.B: Biz hiçbir zaman bar grubu olmadık, amacımız barda cover çalmak ve geçimimizi buradan sağlamak da değil. Kendi müziğimizi yapmak ve bunu paylaşmak istedik bunun yolu da albüm çıkarmaktan geçiyor.
B.S: Yıllardır müzik yapıyoruz ve ortada büyük bir emek var. Bu emeği taçlandırmak istedik ve bu yüzden hummalı bir çalışma sürecinin ardından bir albüm çıkardık. Bu albümde 18 yılın birikimi vardı, bir sonraki albümümüzde ise Cenk Eroğlu’ndan öğrenmiş olduğumuz bilgileri de paylaşabileceğimiz şarkılar ve teknikler olacak.

-Albüm mastering’ini Çağlar Türkmen yapmış. Bu sizin seçiminiz miydi yoksa Cenk Eroğlu’nun yönlendirmesi var mı?
E.B: Cenk, sıra mastering’e geldiğinde Türkiye’de bu işten en iyi anlayan kişinin Çağlar olduğunu söyledi. Birlikte çok fazla albümde çalıştıkları için birbirlerinin tarzını çok iyi biliyorlar.Sonuçtan oldukça memnunuz.
B.S: Şunu da yapabilirdik; albümü Londra ya da Amerika’ya gönderip mastering’ini orada yaptırabilirdik. O zaman sonuçtan ne kadar memnun kalırdık bilmiyorum ama tanıdık, birbirinin dilini bilen insanlarla çalışmak hem riski ortadan kaldırıyor hem de ortaya çıkan sonuçtan herkes memnun oluyor.

-Grubun adı Keyfekeder ama şarkılar hiç de öyle keyfekeder durumları anlatmıyor. Bu tezat nereden kaynakladıyor?
B.S: Grubun adını Mete bulmuştu ve Türkçe bir isim olsun istiyorduk. Çok uzun bir arama süreci geçirdik.
M.K: 6 ay gibi bir süre isim aradık ve o kadar çok isim eledik ki… Zaten bir süre sonra tüm isimler birbirine benzer gibi gelmeye başladı. 18 yaşında grubunuza Çaydanlık adını koyabilir ve bunu çok sevebilirsiniz ama bizim gibi yaşını başını almış insanlar için çok cazip değildi :)
E.B: Fonetiği kulağa hoş geliyor.
A.B: O uzun isim bulma sürecinde ben de grubun yanındaydım ve çok karmışık bir süreçti. Minik bir kelime oyunu var aslında isimde; keyif ve kederi dolayısıyla hayatı içinde barındırıyor olması bu adı seçmemizdeki en önemli noktaydı sanırım.

-Ama yinede pek keyfekeder şeyler yaşanmamış…
A.B: Grubun adı Keyfekeder diye şarkıları ve albümü öylesine yapmışlar gibi bir şey düşünülmesin. O kadar çok emek verdik ve zaman harcadık ki bir ara parmaklarımızın ucu hissizleşmişti.
B.S: Aranjesinden kayıdına, söz yazımına kadar harcadığımız eforun haddi hududu yok.
E.B: Hatta o kadar vakit geçirdik ki ben Cenk’in çocuklarının dayısıyım artık.

-Sizi diğer aşk şarkısı söyleyen rock gruplarından ayıran şey nedir?
M.K: Aşk şarkılarında genelde hep yandım bittim, kül oldum tadında şeylerden bahsediliyor. Ama aşk sadece bu değil ki! Aşk çok güzel bir paylaşım şeklidir. Albümde Denizler ve Gözlerin isimli bir şarkı var. Bence çok güzel bir aşk şarkısı ve öldüm, bittimi niye beni terk ettin diyen bir şarkı da değil. Aşk hayatın kendisidir ve sadece ayrıldığımızda anlatılması gerekn bir durum değildir.
A.B: Albümda aşkı anlatan şarkılarda şöyle bir şey var; dinleyen kişi kendinden bir şey bulabiliyor. Bir dayatma ya da keskin tarifler yok.

-Son yıllarda özellikle genç kuşak arkadaşlarımız için bir rock albümü çıkarmak trend haline geldi. Orta yaş demeyeceğim ama sizin gibi genç kuşaktan biraz daha büyük olanlar için durum nedir?
B.S: Burada amaç müzik yapmak olmalı. Evet ben 9-6 çalışan biriyim ama benim de amacım bu olmalı. Türkiye’deki en büyük tuzak şu sanırım; alıp enstrüman çalmak… Mevzu enstrüman çalmak değil müzik yapmak olmalı.
E.B: Yaptığınız herşey bir amaca hizmet ediyor ve burada amaç müzik icra ediyor olmak olmalı.

-Peki son soruyu soruyorum o zaman. Yine Yanlış Derken’i kimler dinler?
M.K: Albümün tamamını dinleyebilirlerse şayet iyi müzik dinlemeyi, soundları belli olan grupları seven herkes keyifle dinleyecektir.
E.B: Kurban’ı seven bizi de sevecektir diye düşünüyorum.

*Bu röportaj Blue Jean dergisi Kasım 2011 sayısında yayınlanmıştır.

Herşeye rağmen ‘Neyse’




İlk albümleri Babajim Records tarafından yayınlanan Neyse, farklı tarzı ve özgün duruşuyla ses getirecek.

Selim Kırılmaz ve Deniz Ünlü yanlarına Climb ve Hücum Kedi’den Melih Balta’yı da alarak; aklı başında sözleri, heyecan yaratan müzikleriyle harmanlayıp güzel şarkılar yaptı. Ortaya Neyse’nin grupla  aynı ismi taşıyan ilk albümleri çıktı. Başarılı şarkıların yanında iyi bir sahne performansı izlemek isteyenler için Neyse iyi bir fırsat olacak. Gözünüz bu adamlarda olsun ;)


-Hikaye nasıl başladı?
Deniz: Yeşilköy’den mahalle arkadaşıyız ve yavaş yavaş rock müziği ilgi duyduğumuz dönemlerdi… Bir de lise grupları çok meşhurdu. Biz de bu akıma dahil olduk ve kimin hangi enstrümanı çalacağına karar verdik ve evin garajında çalmaya başladık.
Selim: 2003’te mekanlarda çalmaya başlayacağımız dönemde grubu bir isim bulmamız gerekiyordu, adını Neyse koyduk ve yola devam ettik.

-Sanırım grupta bazı değişiklikler oldu ama…
Selim: 2009 ve 2010 basçımız ve gitaristimiz değişti. Geçen yaz da Melih grubu dahil oldu ve son halimizi aldık.

-Biraz da albüm sürecinden bahsedelim…
Deniz: Biz yıllardır şarkı yapıyoruz aslında. 2005’ten beri yapmış olduğumuz şarkıları topladık.
Melih: Haziran sonundan beri stüdyodayız, toplamda 5 aylık yoğun bir süreçten sonra albümü hazırladık.

-Be The Band’de birinci oldunuz. Yarışma hayatınızda nelerdi değiştirdi ya da bir şey değiştirdi mi?
Melih: Yarışmanın bize kattığı en büyük şey Babajım… Bu yarışma olmasa da biz müziğie devam edecektik ama yarışmadan sonra herşey daha hızlı gelişti. Süreç hızlanmış oldu. Şu ana kadar ki süreçten oldukça memnunuz.

-İlk klibi Hokkabaz’a çektiniz. Klibin bir hikayesi var mı, anlattığınız şey nedir?
Melih: Şarkının yazarı değilim ama sözleri anlamaya çalışan biri olarak yorum yaptığım zaman bir soyutlamalar üzerine kurulu olduğunu söyleyebilirim. Anlatmaya çalıştığı çok fazla şey var; sinir, öfke, sevgi gibi… Bunları direkt değil en direkt olarak anlatmak gibi bir derdi var. Klip her seyredildiğinde sözlerle birlikte ele alındığında her seferinde farklı bir şey ifade ediyor gibi geliyor bana.

-Albümde müziğin yanında sözler de çok ön planda. Etkilendiğin isimler var mı?
Selim: Bu bir süreç işi aslında. Şarkı sözü yazdığım dönemde direkt etkilendiğim şunlar var diyemem ama kişisel gelişimimi destekleyen, çok severek okuduğum isimler var tabi ki; Orhan Veli, Özdemir Asaf, Karl Marx ilk aklıma gelen isimler.

-Üç kişilik bir grup olmak zor mu kolay mı?
Selim: Biz illa ki üç kişi olalım diye yola çıkmadık aslında. Sadece şu an yakaladığımız elektriği yakalayabilmiş bir üç kişi mevcut. Yoksa yarın öbür gün dört kişi de olabilirz beş de. Grupta olması gereken yerleri doldurduğumuzu ve bunun yeterli olduğunu düşünüyoruz.

-Türk müzik piyasasının biraz kaygan bir zemini var. Yeni albüm çıkarmış bir grup olarak bundan sonrasının nasıl devam edeceğini düşünüyorsunuz?
Deniz: Yaptığımız müziği geliştirmeye odaklanacağız. Yapacağımız her albümün bir öncekinden daha iyi olması için çalışacağız. Piyasaya değil kendi müziğimize odaklanarak yola devam edeceğiz.

-Dinlemekten keyif aldığınız isimler kimler?
Selim: Tool, A Perfect Circle, Muse, Pearl Jam, Deftones’u sayabiliriz.
Melih: Ortak beslendiğimiz nokta grunge müzik aslında. Ama şunu da söylemek lazım; bu ülkede icra edilen birçok müziği de dinliyoruz. Orhan Gencebay’da vardır bambaşka bir isim de… Sadece batı kökenli müzik dinliyoruz, diğerlerine sırtımızı dönmüş durumdayız gibi bir şey söylememiz mümkün değil.

-Albümün ilk konseri ne zaman?
Deniz: 21 Kasım’da Babylon’da albüm lansman konserimiz olacak. Şarkıları sevmiş beğenmiş, enerjik bir performans izlemek isyeten herkesi bekliyoruz.

*Bu röportaj Blue Jean dergisi Kasım 2011 sayısında yayınlanmıştır.

Ters köşeye yatmaya hazır mısın?




Multitap 1,5 yıllık aranın ardından yeni albümü “Özel Birisin” ile dinleyicilerini epey bir şaşırtacak!

Birazdan okuyacaklarınız elektronik müzik üstü zeki/komik sözleri olan Multitap şarkılarının yer aldığı bir albümü anlatıyor olmayacak. Çünkü Multitap, (kendi deyimleriyle) “organik bir albüm”le karşımızda! Akustik gitardan baladlara, rap vokallerden romantik tatlara kadar geniş bir yelpazeyi barındıran “Özel Birisin”, Multitap’ın 3 ay gibi kısa bir sürede yazıp kaydettiği özel şarkılardan oluşuyor.

“Kızın Annesi” ve “Sadece Yorgunum” özellikle erkek dinleyicilerin hislerine tercüman olan sözleriyle bır çırpıda ezberlenirken, albümün tek baladı “Kalbini Bana Ver” içinizi acıtacak, “Mutluyum”u dinlerken mutlu hissedecek, “Masumiyet” ve “Ci” ile grubun davulcusu Ali’ye rap vokallerde eşlik edeceksiniz. Şimdi hazırsanız Multitap ile yaptığımız keyifli sohbet başlıyor…

-Öncelikle albümün hayrını görün diyeyim :) Neler yaptınız geçtiğimiz yıldan bu yana?
Selim: Bol bol konser verdik, o ara çaktırmadan stüdyoyu eve taşıdık. Beyoğlu’ndan biraz uzaklaşıp kendimize daha fazla vakit ayırabileceğimiz bir hayata geçiş yaptık ve bol bol müzik dinledik. Yurtdışında ve Türkiye’de yeni çıkan ne varsa ayrım yapmaksızın hepsini dinledik. Dünyada müziğin daha kaotik, soğuk ve teknik bir yere gideceğini düşünüyordum ama canlı albüm kayıtları, daha yalın şarkılar, müziğin en sade halini kaydetme durumunun ağır basması beni mutlu etti.

-Tüm bu bahsettiğin iyi gelişmeler yeni albümünüze de yansımış sanki…
Selim: Mutlaka bir esinlenme vardır ama şarkılar ortaya çıktıktan sonra şarkılar kendi müziğini yarattı. Hepimizin farklı enerjileri var ve üretim sürecine girdiğimiz an 4 farklı enerjinin bir araya gelmesiyle ortaya bambaşka bir şey çıkıyor. Hepimiz birbirine yakın şeyler hissettik galiba, ortaya çıkan sonuç tam istediğimiz gibiydi çünkü.

-3 ay gibi rekor bir sürede sıfırdan şarkı yazıp kaydetmek kolay iş değil. 2. albüme başlıyoruz dediğiniz andan bugüne kadar hissettiğiniz şey ne oldu? Zorlanmadınız mı?
Taçkın: Bu süreç gerçekten de doğum gibi… Sancı çekiyorsun, heyecanlanıyorsun, çocuğun olacakmış gibi mutlu da oluyorsun, bir sürü plan yapıyorsun gelecekle ilgili ve korkuyorsun tabii… Her hissiyatı yaşadık sanırım.

-Yakın çevrenizle şarkıları paylaştığınızda gelen tepkiler nasıldı?
Sertaç: İlk etapta dinleyen herkes şaşırdı ama en son söylenen şey; “Bu yine Multitap olmuş” oldu. Bir yerden direkt bizi çağrıştırıyor ama öte yandan acaba dedirtiyor :)

-İlk klibi “Ben Anlarım”a çektiniz. Nedir klibin ve şarkının hikayesi?
Sertaç: Biz hep en doğal halimizi gösterebileceğimiz bir alan arıyorduk. Bizi olabildiğince biz gibi gösterecek bir klip… Bu klipte neredeyse hiç performans sahnesi yok. Şimdiki zamanla geçmiş zaman arasında gidip geliyor görüntüler. Bir kadın ve bir erkeğin hikayesi bu. Şarkının “Seni en iyi ben anlarım, ne kadar belli etmesen de senin durumunu en iyi ben bilirim” gibi bir seslenişi var. Geçmişte yaşanmış güzel günleri, enteresan karelerle anlatan bir klip olacak.

-Bambaşka tadı olan bir albümle karşımızdasınız. Aşina olduğumuz Multitap şarkılarından çok başka şarkılar yapmışsınız. Sadık dinleyici kitlenizin serzenişte bulunabileceği evhamını yaşadınız mı?
Ali: Evet yaşadık. Hatta şarkıların demolarını ilk dinlettiğimizde aldığımız geri dönüşlerden sonra bu süreci biraz sorguladık. Ama kişisel görüşüm bu albümün olumlu anlamda getirisinin olacağı… Şarkılara çok güveniyorum. İyi müzik dinleyen birçok kişinin bu şarkıları da çok seveceğine inanıyorum.
Sertaç: Dinleyicilerin sadece şarkılarımızı sevdiklerine inanmıyoruz. Yapmış olduğumuz şeyi ve bizi bir algıladıklarına, samimiyetimizin farkında olduklarına inanıyoruz. Bu şarkıları da en samimi halimizle yaptık ve en iyisini sunmak için emek verdik. Bu karşılıklı bir durum ve biz buna inanıyorsak karşı taraf da buna böyle bakıyordur diye düşünüyorum. Aynı niyet ve bakış açısıyla yaptık bu albümü, o yüzden dinleyiciler açısından bu albümün kredisi epey olacaktır.
Taçkın: Şarkıları canlı çalmaya başladığımız an işin rengi daha da değişecektir. Canlı performanslarımızın bu albümle birlikte bir müzikal şölen gibi geçeceğini düşünüyorum. Sevdiğin işi yapmak; o işi istediğin gibi yapabilmektir ve biz bunu yapabiliyoruz. Bu uzun bir süreç ve sadece iki albümle sınırlı kalmayacağız. Her seferinde biraz daha başka bir şey ortaya koyacağız. Dinleyicilerimizin en alışmaları gereken şey ise; bizim herşeyi yapabileceğimiz olmalı.

-İlk albüm şarkılarını bu albümün formatına göre tekrar düzenleyecek misiniz?
Ali: Evet konserler için eski şarkıları tekrar düzenleyeceğiz. Biraz daha bol enstrümanlı bir hale getireceğiz.

-Şarkı sözleri iyi bir kalbin ağzından dökülüyor gibi, rica eden bir hali var. Ötekileştirmeden derdini anlatan bir grup var karşımda…
Taçkın: İnsan ilişkilerinin özünde bir sevgisizlik sorunu var, biz ona takılıyoruz. Kötü olan herşey birbirine bağlı sebeplerden kaynaklanıyor ve bunun özünde sevgisizlik yatıyor.
Ali: Hepimiz kendi halinde yaşayan insanlarız ve hergün bir şeyler oluyor. Bazen yapabileceğimiz hiçbir şey yokmuş gibi düşünüyorum ama aslında var; oturup bunları şarkı yapmak.
Selim: Dediğin doğru ama bunu yaparken ötekileştirmeden yapmak en önemlisi. Sorumlulukla hareket etmek lazım, yoksa ötekileştirmeyi destekleyenlerden bir farkın kalmaz.

-2 tane rap vokalli şarkınız var ve vokallerde Ali’yi de görüyoruz. Sevdin bu işi sanırım? :)
Ali: Hikaye “Full Depo” ile başladı. Selim o şarkıyı yazarken sesi tok olan bir vokal düşünmüştü, o yüzden çok iyi oturmuştu. Konserlerde davulun başından kalkıp bu şarkıyı söylüyordum. Şimdi yeni şarkılarla bu iş daha keyifli olacak.
Selim: “Full Depo” çok beğenilince yeni albümde bu tür bir çalışma yapmanın güzel olacağına karar verdik. Böylece Ali farklı bir yüzünü daha göstermiş oldu.
Taçkın: Grubun protestan yüzü Ali oldu :)

-Selim’e rakip oldu yani? :)
Selim: Dinleyiciler bunu bekliyordu zaten, yeni şarkılarla konser performansları daha güzel olacak. Ama Ali çok ön plana çıkarsa ona solo bir albüm yaparız :)
Ali: Davulun başından kalkıp şarkı söylemek bana da çok keyifli geldi. Stüdyoda söylemek çok kolay ama sahnede biraz heyecanlı oluyor. Şarkıları ben değil de yine tok sesli biri söyleseydi de güzel olurdu. Ben nihayetinde bu grubun davulcusuyum ve davul çalmayı çok seviyorum.

-Vay Arkadaş’ın film müziğini yapmıştınız. Yeniden film müziği yapmayı düşünüyor musunuz?
Selim: Müziği çok sevdiğimiz için müzikle ilgili şeylerin içinde olmak bize keyif veriyor. Görsel bir çalışmanın altına müzik yapmak çok keyifliymiş.
Taçkın: Sinemanın da hastasıyız.
Selim: Evet sinemayı da çok seviyoruz. Öte yandan müzik çok sihirli bir şey. Müziğin görselliği inanılmaz derecede etkilediğini görmüş olmak bizim için ayrı keyifli bir deneyim oldu. Artık daha tecrübeliyiz ve şimdi bir teklif gelse daha da güzelini yaparız diye düşünüyorum.


*Bu röportaj Blue Jean dergisi Kasım 2011 sayısında yayınlanmıştır.