6 Mart 2012 Salı
İyi ki doğdun Márquez!
İlkokula başlamadan evvel okumayı kısmen sökmüş şahıslardanım... Canım annemin her akşam, uyku saatimden yarım saat önce beni yatağıma sokması ve elime bir kitap vererek (o dönemin en meşhur başucu kitabı Cin Ali serisi!), yüksek sesle (heceleye heceleye) kitap okutması senelerdir devam eden bir alışkanlığın ilk adımlarıymış meğer...
O gün bugündür neredeyse her akşam kitabımı okur öyle uyurum. -Bu arada kitaplarımın ne sayfalarını kıvırırım (ayraç diye bir şey var!), ne çizerim (not tutmak iyidir ;)) ne de birine veririm.- Neyse efendim, işte bu yüzdendir ki kitaplarla aram hep iyi olmuştur, dolayısıyla yazarlarla da...
Yıllar içinde favori yazarlarım da, kitaplarım da, okumaktan zevk aldığım türler de değişti. Ama bazı yazarlarım var ki; bir ömür yerine ne biri geçebilir, ne de gönül sıralamamdaki yeri değişebilir... Gabriel García Márquez de bu isimlerin başında gelir.
Márquez ile ilgili konuşurken (eş, dost, arkadaş, anne-baba, artık kim varsa etrafta) kurduğum sabit bir cümlem var, kendisine olan hayranlığımı ve saygımı belirten; "Márquez kitaplarını yatarak değil oturarak okumak gerekir. Hatta o an üzerinde bir ceket varsa düğmelerini de iliklemelisin..."
Benim için (ve birçoğumuz için) yazılarımda ve denemelerimde düğme ilikleyecek kadar saygı ve hayranlık uyandıran bir üslubu var Márquez'in. Nev-i şahsına münhasır bir adam olmasının yanında, çağının en büyük edebiyatçılarından da biridir (Nobel Edebiyat Ödülü ya da kariyerindeki diğer başarılara hiç girmeyeceğim, öğrenmek isteyene bir search kadar uzakta bu bilgiler)...
Burada kelimelerle ifade etmeye yeltensem de başaramayacağım kadar çok sevdiğim, okumaya bayıldığım bu adam, bugün 85 yaşına (6 Mart 1928) girdi. İyi ki doğmuş, iyi ki o şahane eserleri yazmış ve bizimle paylaşmış!
Yeni yaşının tadını çıkaran Márquez'den bir isteğim var: Her okuduğumda farklı bir tat aldığım ve neredeyse hepsini okuduğum (ilk okuduğum kitabı Sevgiden Öte Sürekli Ölüm'dür) o müthiş kitaplarının yanına, yenilerini bir an evvel eklemesi...
2004'ten beri bekliyoruz Márquez baba, azıcık insaf ediniz!
21 Şubat 2012 Salı
Mazeretim var; sıkılganım ben!
101. kez açmış olduğum ve efendi gibi devam ettirmek için elimden geleni yapmaya çalışacağım bu blogda; müzik, edebiyat ve sinemayla ilgili akademik bilgilerimi :p paylaşmanın yanında, rockndark.com ve Blue Jean dergisinde yayınlanan röportaj ve haberlerime de ara ara yer vereceğimi ümit ediyorum. Başka konularla da ilgili atar tutarım, söz veremiyorum...
Ha yine sıkılıp 10 ayda bir yazabilirim hatta hiç yazmayabilirim, bana belli olmaz.
Siz yine de arada bir göz atın buraya. Belki seversiniz, bağrınıza basasınız gelir falan filan...
1 Şubat 2012 Çarşamba
Hüzün ve eğlence dans ediyor!
Bu şarkıları dinlediğinizde geçmişte ya da şu an yaşadığınız
buruk bir hikaye kendini en acılı haliyle gösterebilir, duygusallığınız tavan
yapabilir. Ama sanmayın ki Kolpa
elemanları hayata sadece buradan bakıyor! Mevzu aşk olunca bazen naif, bazen
hassas, belki biraz da kırılgan bir yanları olsa da konu müzik ve hayata
geldiğinde dünyanın en eğlenceli adamları olup çıkıyorlar. Tüm bu doneleri bir
araya getirdik ve Kolpa’yla son
albümleri Yatağın Soğuk Tarafı’nı
konuştuk. Aşk, müzik, konserler, şarkılar kısacası her şey tam da burada!
Albümü konuşmadan evvel hemen şunu sormak istiyorum; dijital
satışların ön planda olduğu bir piyasaya doğru gidiyoruz. Neden CD çıkarma
ihtiyacı duydunuz?
Barış: Birikmiş
bir sürü şarkımız vardı ve dinleyicilerimize ulaşmasını istediğimiz 10 tanesini
seçtik. Arka arkaya çok fazla single çıkarınca, grubun vermek istediği mesaj,
soundu ve bütünlüğü dinleyiciye geçmiyor. Zaten bir maxi single’ımız bir de
ayrı bir single çalışmamız vardı. Artık albüm çıkarmanın zamanı geldi diye
düşündük.
Bora: Albümü
basmamızın sebeplerinden biri de; arabada albüm dinlemenin keyfi… Albümdeki
şarkıları yaşadığımız olaylara göre sırasıyla kaydettik ve bu konseptin
oluşmasını sağladık. CD’den şarkı dinlemek kaybolan bir yöntem ama bu süreci ne
kadar uzatırsak o kadar iyi. Tabii bu dijital satışa ya da internet paylaşımına
kapalı olduğumuz anlamına gelmiyor.
Samuray: Albümü
CD’ye basmak hala bir etiket meselesi aslında. İnsanlar müzik market raflarında
albümü görmek istiyor.
Cenk: Öte yandan
insan geçmişte yaptığı işlerden somut bir hatıra kalsın istiyor.
Albüm sürecinden bahsedelim biraz da… Ne kadar zamanda
kaydettiniz albümü, neler yaptınız?
Barış: Albümü 1,5
– 2 ay gibi kısa bir sürede bitirdik. Hayatımızın en hızlı süreciydi sanırım.
Şarkılar birikmişti ve biran önce kaydedip paylaşmak istiyorduk. Konsantre
olduğumuz bir dönem, bir çırpıda tüm işleri hallettik.
Bora: Evlerde
toplanıp şarkıları yapıyorduk, Haluk Kurosman’ın da stüdyosunu kullanarak kısa
bir sürede tüm işlemi hallettik.
Albümde Esin İris, Tuna Velibaşoğlu ve Haluk Kurosman’ın
sözleri var. Başkalarının yazdığı sözler sizin o dönemki hislerinize tam olarak
tercüman olabiliyor mu?
Bora: Tüm bu isimler
bizim çok yakın arkadaşlarımız. Yaşadığımız her şeyi biliyor ve paylaşıyoruz.
Arkadaşlarımıza kişisel olarak anlattığımız her şey tam da bizi ve durmumuzu
anlatan sözler olarak geri döndü.
Cenk: Aslında tüm
dünya böyle çalışıyor. Çok büyük isimler, geniş kadrolarla işbirliği yapıp öyle
şarkılar üretiyor.
Bu olumsuz bir durum mudur diye sormadım aslında. Sadece geçmişe baktığınızda sizi gerçekten anlatıp anlatmadığını düşünebilirsiniz belki…
Barış: İlk
albümün sözlerini o dönem yaşadıklarımdan yola çıkarak kaleme almıştım ama
artık o hissiyatta değilim. Zaman geçtikçe insan değişiyor ve yazdığı şeyler de
hissettikleri de eskide kalıyor. O yüzden geçmişe bakıp pişman olmak çok doğru
değil. Bugün de duygularımızı arkadaşlarımızla paylaşıp, onların bizim adımıza
yazdığı sözleri albüme aldık. Çünkü o sözler bizi anlatıyordu.
Sizinle ilk defa tanışacak arkadaşlar grubun adına bakıp
müziğinizi dinlediğinde şaşırabilir. Eğlenceli bir isim, duygusal şarkılar… Konu
aşk olunca kırılgan bir yanınız var sanki…
Barış: Bu tarz
şarkıların çıkabilmesi için böyle bir yanınızın da olması lazım. Sürekli
eğlenen ve olaylara yüzeysel bakan bir adamdan böyle şarkılar çıkmaz.
Samuray:
Melankolinin ve kırılganlığın dibine vurabilirim ama henüz bunu ekiptekiler
görmedi :)
Bora: Genele
gösterilen bazı duvarlar var. Bir de özel birine gösterdiğin o duvarların
arkasında kalan bir duvar daha var. Onu kırıp içine aldığında, tabi ki
kırılganlaşıyorsun.
Maxi single’ınızda yer alan Böyle Ayrılık Olmaz’ı bu albüme
de koymuşsunuz. Neden ikinci kez aynı şarkıyı paylaşmak istediniz?
Barış: O şarkının
klibi hala müzik kanallarında yayınlanıyor, herkes çok sevdi. Bu albümün de
konseptine çok uyuyordu.
Bora: Bizim için
de önemli bir şarkı. O yüzden dinleyicilerimizle yeniden paylaşalım istedik.
*Bu röportaj Blue Jean dergisi Şubat sayısında yayınlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)